Kölelikten Özgürlüğe, Çalışma Saatlerinin Tarihçesi
Sanayi devrimi öncesi doğsaydık, muhtemelen haftanın 7 günü çalışacaktık ve sadece dini bayramlarda tatil yapabilecektik. Gerçek bir köle yaşamı değil mi? 18. yüzyılda gerçekleşen Sanayi Devrimi'nin ilk zamanlarında da durum çok farklı değildi; sadece kölelik, toprak ırgatlığından dumanlı fabrika binalarına taşındı. Günde 16 saate varan, kadınlı ve çocuklu ağır bir sanayi köleliği. Tabii bir süre sonra işçilerin canına tak etmiş olmalı ki, çalışma saatlerinin 40 saate indirgenmesine yönelik birçok eylem yapıldı. Sendikalar kuruldu ve bu sendikalar başkaldırdı. Sonunda, 19. yüzyılda Robert Owen isimli bir sanayicinin işçi hakları konusunda gösterdiği çaba ve Henry Ford’un 8 saatlik çalışma hayatına geçmesi fitili ateşledi.
Yıllar süren işçi mücadelesinde başarıya ulaşıldı ve Robert Owen’ın ilk olarak ortaya attığı, günü 3’e bölen 8’er saatlik sistem kabul görmeye başladı. En azından sosyo-ekonomik alanda güçlü olan ülkelerde. Artık dünyanın birçok ülkesinde insanlar 8 saat çalışıp, 8 saat gündelik işleriyle ilgilenip, 8 saat de uyumaya başladı. Tabii benim gibi uykusuzluktan muzdarip değilseniz.
Aradan on yıllar geçti, sanayi devrimi yerini teknolojik devrime bıraktı ve geçen zaman diliminde ekonomik ve kültürel anlamda gelişen insanoğlu, ailesi veya bireysel olarak geçirebileceği daha fazla zaman istemeye başladı. Bu isteğe ise pandemi tuz biber misali yetişti ve Covid-19 pandemisi ile birlikte hayatımıza uzaktan çalışma şekli girdi. O dönemler, teknoloji firmalarının başını çektiği, masa başından iş yapabilme kabiliyetine sahip birçok sektör uzaktan çalışmaya döndü. Ve sermaye sahipleri, uzaktan çalışma sisteminden de verim alabileceklerini fark ettiler. Çalışanlar illa gözlerinin içine baka baka çalışmak zorunda değildi. Hatta bazı firmalar verimin daha fazla arttığını gördü ve pandemi sonrası da isteyen çalışanlar için bu özgürlüğü korumaya çalıştı. Aslında burada korumaya çalışan biraz da işçiler oldu. Ülkemizde emsalini pek görmesek de ABD’de işyerinde çalışmaya çağrılan birçok teknoloji firması çalışanı buna diş biledi. Apple buna güzel bir örnek. Evden çalışma gerçekten özgürlük mü, orası ayrı tartışılacak bir mevzu olmasının yanında, çoğu çalışanın bunu sevdiği ise bir gerçek. Benim için ise seçme şansım olsa, sürekli uzaktan çalışma yerine hibrit çalışma sistemini tercih ederim. Safi uzaktan çalışma bence sosyal anlamda açlığa neden oluyor. Tabii bu benim düşüncem.
Pandemi sonrası çalışma sürelerinin kısalması, son yıllarda her devletin diline dolanmaya başladı. Ve sayıları az olsa da bazı ülkeler bunu pilot uygulamalarla deniyorlar. Ben de çalışanların motivasyonunu artırdığı, zihinsel anlamda yenilenmeye katkı sağladığı, gereksiz toplantıları ortadan kaldırdığı, ulaşım-yemek-enerji gibi temel işletme maliyetlerini azalttığı, en önemlisi ise insanın dünyaya gelme amacının çalışmak olmadığı mottosuna dayanarak, çalışma süresinden daha çok verim alınacağını düşünenlerdenim.
Ne olacak?
Gün geldiğinde dünyada 4 günden fazla çalışan ülke olmayacak. Ama o da yetmeyecek, insanlar daha fazlasını isteyecekler. İşte tam orada, bizlerin yerine çalışacak olan robotlar devreye girecekler. Belki de insanoğlunun tarihsel çizgisinde çalışan son nesillerden biri olabiliriz. Ama o mevzu uzun uzadıya yazılacak başka bir yazı konusu. O yüzden şimdilik sizlere hayırlı işler :)