İlk bakışta dar bantlı ve belirgin iki çizgi şeklinde görülen sinyal, sosyal medyada "uzaylı yayını" iddialarını bile tetikledi. Ancak astronomların yaptığı detaylı analiz, işin arkasında çok daha doğal ve bilimsel bir süreç olduğunu gösterdi.
MeerKAT'ın tespit ettiği bu iki frekans çizgisi, suyun parçalanması sonucu ortaya çıkan hidroksil (OH) moleküllerinin tam olarak beklenen radyo imzasına karşılık geliyor. Güneş ışığı, kuyrukluyıldızın yüzeyindeki buzları ısıtarak buharlaştırıyor; bu buhar daha sonra UV ışınımıyla parçalanıp OH oluşturuyor. Bu moleküller belirli radyo frekanslarını çok dar bir bantta soğuruyor ve teleskoplar da bu "kimyasal gölgeyi" bir sinyal olarak algılıyor. Yani 3I/ATLAS'tan gelen radyo izi, teknik olarak bir yayın değil; cisimdeki suyun varlığını doğrulayan doğal bir spektroskopik işaret.
Bu keşif, 3I/ATLAS'ın yapısına dair önemli bir ipucu daha sunuyor: Cisim, tıpkı Borisov gibi, tamamen doğal bir yıldızlararası kuyrukluyıldız. Oumuamua'nın tartışmalı davranışlarından farklı olarak 3I/ATLAS açık şekilde gaz salımı yapıyor ve kimyasal yapısı da klasik kuyrukluyıldızlarla birebir örtüşüyor. Bu durum, yıldızlararası cismin su bakımından zengin olduğunu ve oluştuğu yıldız sisteminde kuyrukluyıldız kimyasının bizimkine oldukça benzediğini gösteriyor.
Bilim dünyası için asıl heyecan verici nokta ise bu sinyalin "mesaj" değil, evrenin başka bir köşesinden gelen bir kimyasal imza olması. 3I/ATLAS bize konuşmuyor, ancak yapısı ve bileşenleri sayesinde başka yıldız sistemlerindeki gezegen oluşumu süreçleri hakkında sessiz ama değerli bilgiler sunuyor. Astronomlar önümüzdeki aylarda cisimden daha fazla veri toplayarak hem kökenini hem de yıldızlararası yolculuğu boyunca maruz kaldığı koşulları anlamaya çalışacak.









